https://youtu.be/rBHMfQt8Cfs Mazlumun ahı yerde kalmıyor ve bir gün ilahi adalet tecelli ediyor… Çevremizde onlarca örnek var!.. Kimler neydi, ne oldu… Başlarına hiç ummadıkları yerden gelen sıkıntılarla, maddi ve manevi zarar gördüler… Bazıları bundan ders çıkarmak yerine yanlışlığın peşinde koşmaya devam ediyor… Akıbetleri farklı mı olacak?.. Yalan, talan, riya ve iftiralarla kazanılan her şeyin bir gün kaybolacağını bile bile bu hırs niye?.. “Allah kimseyi, gördüklerinden geri bırakmasın” ama göz göre göre kasten yanlış yapanlar, bunun da bir bedeli olduğunu bilecek!.. Bugünkü öyküm, yanlışlarından dönerek, hidayete erenlere ithaf olsun!.. * * * Cevat, eşini bir trafik kazasında kaybettikten sonra, küçük kızına hem ana hem de baba olmuştu. Cemre, ilkokul 3. sınıfta okuyordu. Babası ona annesizliğini hissettirmemek için elinden geleni yapıyordu. Baba-kız, sanki tek vücut olmuştu. Birlikte gülüyor, birlikte ağlıyorlardı. Cevat Bey, çalıştığı fabrikaya yakın bir semtte ücretine uygun bir ev de tutmuştu. Komşuları da işçi kesiminden insanlardı. Bazen pişirdikleri yemeği, “Kokusu gelmiştir” diyerek, onlara getiriyorlardı. Yoksul ama gönül zengini insanlardı. Cemre’nin okul servisi, her zamanki saatte gelmişti. Babası onu minibüse bindirdikten sonra, sanayi sitesindeki fabrikaya doğru yürüdü. Karadeniz havası bu, bulutlar bir çullandı mı şehrin üstüne, yağmur kaçınılmazdı. Cevat, tedbirli insandı ama o gün nedense şemsiyesini yanına almamıştı. Yağmur şiddetini artırıyor, Cevat, saçak altlarına sığınıyordu. Yine de korunamamıştı. Sırılsıklamdı. O sırada, bazen alışveriş yaptığı manav Mehmet’in sesini duydu. “Gel buraya ıslanma” dedi Mehmet… Cevat, su içinde kalmıştı. Mehmet, gazete kağıtlarını uzatarak, kafasını kurulamasını istedi. Bir bardak çay koydu hemen Cevat’ın önüne: “İçin ısınsın”… Manav Mehmet, çayını yudumlayan Cevat’ı izliyordu. Yol yordam görmüş, insan sarrafı olmuştu. Kimin gerçek müşteri, kimin laf olsun diye fiyat sorduğunu hemen anlardı. Mahpus hayatı görmüştü. Ona göre, hayat mektebinde okumuştu, Mehmet, “Senin bir derdin var arkadaş” dedi Cevat’a… “Yok abi” dediyse de manav Mehmet ısrar etti. Karısını kaybettikten sonra hiç kimseyle acılarını paylaşmamıştı Cevat. Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi başından geçenleri anlattı. Manav Mehmet’in gözleri buğulanmıştı. Tabureden kalktı, bir bardak çay daha koydu Cevat’ın önüne, “Annen baban yok mu?”... Cevat, çay bardağının içinde sanki bütün yaşamını görür gibiydi… Varlıklı günlerini anımsadı. Bir market işlettiği günleri. Mahallenin en büyük marketiydi bu. Çok para kazanıyordu ama “kumar” merakı, onu bitirmişti. Babası Fehmi Bey, oğlunu bu kötü alışkanlıktan kurtarmak için çok çaba sarfetmişti ama Cevat, onun da kalbini kırmıştı. Büyük oyunun sabahında, marketi elinden çıkmış, eve geldiğinde “Nerede kaldın oğlum?” diyen annesini tokatlamıştı. “Ne yapıyorsun sen?” diye çıkışan babasını da itip, evden çıkıp gitmiş, bir daha da dönmemişti… Ne evlendiğinde ne de çocuğu olduğunda ailesine haber verdi. Karısını da bir süre sonra trafik kazasında kaybetmişti. Manav Mehmet, “İrtibatı koparmışsın sen aslanım” deyip omzuna vurdu. “Bak koçum, zamanında yanlış yapmışsın. Görüyorum ki, şimdi pişmanlık yaşıyorsun”… Cevat, öyle bir pişmanlık azabı çekiyordu ki, sadece başıyla onaylayabildi… Manav Mehmet, bir röntgen uzmanı gibi Cevat’ın iç dünyasını görüntülemişti. “Bugünden tezi yok, doğru onların yanına git ve bağışlanmayı iste, seni bağışlayacaklardır. Gitmezsen, gecikebilir, hayatın boyunca acı çekersin. Git de kurtul bu ızdıraptan…” Cevat, yıllardır bu sözleri duymak istiyordu sanki. Cesaretlenmiş, tarif edemediği bir güzel duygu yüreğine saplanmıştı. Evet, yeterince gecikmişti ve bir an önce anne-babasının elini öpüp, hayır dualarını almalıydı. Ninesinin ona söyledikleri düştü aklına: “Anne-baba duası alanların sırtı yere gelmez!” Manav Mehmet’le dertleşen Cevat’ın içindeki büyük acı dinmişti ve fabrikaya gitmek yerine ailesine gitti. Anne ve babası, onu kapıda karşıladı. Sanki onlar da bu anı bekliyordu. Cevat ellerini öperek, “Affedin beni” dedi. Cevat sımsıkı sarıldı onlara. Onlar da evlatlarına… Cevat, yıllardır taşıdığı vicdan azabından kurtulmuştu. Fabrikaya geri dönerken, “Ne ağır yükmüş bu” diyerek söylendi. Akşam eve geldiğinde, yaşadıklarını kızıyla paylaştı. Cemre, babasını ilk defa böyle mutlu görmüştü. Ertesi gün, manav Mehmet’e de teşekkürü ihmal etmedi. * * * Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…