Türkiye’de son günlerde sosyal medyada yaşanan bazı “arabesk” çıkışlar, “Televole kültürü”nün insanlar üzerindeki etkisinin kemikleştiğini göstermesi bakımından ilginçtir!.. Ben de dahil herkes, malum mafyatik yapılanmanın ürünü şahsın, youtube üzerinden yayımladığı konuşmaları merak içinde izlemekteyiz… “Bilinmeyen neyi söyleyecek?” diye… Oysa şimdiye kadar kamuoyunun bilmediği bir şeyi söyledi mi?.. Devletin bilmediği bir şey de yok üstelik!.. Çünkü, yakın dostum rahmetli Vali-Emniyet Müdürü Kamil Acun, bir sohbetimizde; “Bu ülkede devletin haberi olmadan yaprak kımıldamaz” demişti… Yıllar içinde rahmetli Acun, hep haklı çıkmıştı… Soylu-Albayrak meselesi, Soylu-Peker ilişkisi, Ağar ve oğlu ile ilgili iddialar, kokain konusu ve Yalıkavak Marina olayı… Bunların çoğu, zaman içinde bir şekilde gündeme gelmişti… Öncelikle şunu söylemeliyim… Herkes, Peker’in siyasetçilerle ilgili söylediklerini merakla bekliyor… Oysa siyasetçi-mafya ilişkileri, bu ülkede geçmişten beri vardı… Hatırlatalım… 5 Mart 1972’de MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan, Fransa-İtalya sınırında, otomobilinde yapılan aramada 146 kilo baz morfinle ele geçirilmemiş miydi?.. Mafya, onu “Kırmızı pasaportu” için kullanmış ya da zorlamıştı… Tıpkı 1970’li yıllarda Adalet Partisi Milletvekili Zekeriya Kürşat’ın İsviçre’de, MSP Milletvekili Halit Kahraman’ın da Almanya’da yakalanması gibi… Susurluk ve sonrasında da siyasetçi-mafya ilişkilerine tanık olmadık mı?.. Banka alım satımlarında bir mafya lideri, bazı siyasetçilere ayar vermedi mi?.. Ayar olmayanların da yurtdışında burnu kırılmadı mı?.. Dönemin ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Mesut Yılmaz, işadamı Korkmaz Yiğit ve Alaattin Çakıcı arasında yaşananları unuttuk mu?.. Eski Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın söylediklerini dikkate almak gerekir: “Susurluk’u, özgün olduğu kadar bir gruba ve kişiye indirgemeye çalışmak hataydı. Basın bunu yaptı. Şimdi de aynı şey yapılıyor. Kişilere takılırsanız orada kalırsınız. Çerçeveye bakmanız lazım” … “Çerçeve” denilen şey; kişiler değil, sistemdir!.. Haydi bir örnek daha verelim… “Banker Kastelli” lakaplı Cevher Özden, altın kaçakçılığını 1980 yılının şubat ayında Maliye Bakanı İsmet Sezgin ve Başbakan Süleyman Demirel’in onayıyla başlattıklarını Tv’de açıklamadı mı?.. Kamuoyuna yansıyan olaylar bunlar… Bilmediklerimiz zamanla ortaya çıkar, kim bilir?.. Bugün yaşananları, Susurluk’ta olduğu gibi, kişiselleştirip, “Kurtlar vadisi” benzeri bir aksiyon dizisi haline dönüştürerek magazinleştirmek, başka yeni efsane tiplerin ortaya çıkmasını sağlar… Onlar da bir zaman sonra palazlanıp, kendilerini devletten güçlü gibi gösterme çabasına kalkışırsa, ne değişir!.. Peker gider, Pekmeyen gelir!.. Hiç kimse, devletten büyük de değildir, güçlü de… Türkiye’ye “Muz Cumhuriyeti” muamelesi yapmak ya da yapılmasına göz yummak, bu millete ve değerlerine en büyük haksızlıktır!.. Bu ülkede, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yaşatılması; gelecek adına güvendir, umuttur!.. Yoksa bu yaşanan saçmalıklar nedir, Allah aşkına?..