Demokratik hakların
kullanımında,
böylesine hoyratlıklar
olmasaydı;
toplumda bu denli
tepkiler ve yeni arayışlar ortaya
çıkar mıydı?..
Ya da birileri
kötü niyetli davranışlara
karşı
"lastik" gibi
nereye çekerseniz oraya gidecek
muğlak ifadelerle
bir yasa çıkarmaya
kalkışır mıydı?..
AK Parti ile
MHP'nin ortaklaşa
sunduğu,
Basın Kanunu ve Bazı Kanunlardaki
Değişikliklerle İlgili Yasa Tasarısı'nın
TBMM Komisyonu'ndan
geçmesinden sonra,
kamuoyunda farklı sesler yükselmeye başladı...
Teklifin tartışma yaratan “dezenformasyon” düzenlemesini içeren 29. maddesinin görüşmeleri sırasında,
gerginlikler de yaşandı. Muhalefet milletvekilleri, maddenin teklif metninden çıkarılmasını isterken; Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi İhsan Baştürk, kurumu adına yaptığı konuşmada, söz konusu maddenin uygulamasında yaşanabilecek sorunları anlattı...
Baştürk, hangi fiilin suç olarak tanımlandığının yasa maddesinde açık ve net, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirlenmesinin hukuken gerekli olduğuna vurgu yaptı...
Bir yargıç olarak
Baştürk'ün
çekinceleri var elbette...
Bu yasa tasarısı TBMM'den geçtiği
takdirde,
seçim öncesinde
parti medyacılığı
yapanların
çoğu,
davalık 
olacak...
Daha çok da
muhalefet tarafı...
Oysa, buna ne gerek vardı?..
Hem TCK'da hem de Basın Kanunu'nda
ilgili
metinler var...
Bence, bunu sorun
haline
getiren
medyanın kendisidir!..
Basın Ahlak Kuralları,
samimiyetle herkes için işleseydi,
böyle bir sorun konuşulur muydu?..
Hak ve hukuk
kavramları ile
gazeteciliğin evrensel ilkeleri
uygulansaydı;
bu tür nedenler,
"münferit" 
kalırdı...
Şimdilerde,
"kendim ettim, kendim buldum"
türküsünü söyleyenleri,
ileride daha acı gerçek
bekliyor aslında...
Rahmetli Cemil Meriç,
"Aydınların aydınlatamadığı toplumu, soytarılar
aydınlatır"

dememiş miydi?..
"Allah korusun" ama
böyle devam ederse,
son raddede
medya,
tamamen soytarıların eline geçecek!..
Ve bu çürümüşlük karşısında
yeni yasaların çıkarılması da
bir işe yaramayacak!..
Medyayı bu çaresizlik girdabına
sürükleyenlere
binlerce kere yazıklar olsun!..