Birileri vicdanlı davranır da bu milletin, millet olmasında en önemli değer olan dilinin bayramıyla ilgili haber ve yorum yapar diye bütün televizyon kanallarını dikkatle izledim… Böyle bir şey yok!.. Sonra kendi kendime düşündüm ve dedim ki; “Adları yabancı isimlerden oluşan kanallar, niye bunu hatırlatsın ki?” Karamanoğlu Mehmet Bey, 1277 yılında yayınladığı fermanla, halkın konuştuğu Türkçeyi, Arapça ve Farsçanın etkisinden korumak amacıyla şöyle demiştir: “Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır”… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nu kurması ve Türkçeye kazandırdığı sözcükler; bir dilin, milletin varlığını koruyabilmesi için hayati önem taşıdığını anlatan çabalardır… Atatürk, elbette yabancı dillere karşı değildir ama Türkçenin yerini başka dillerin alması halinde millet olma vasfının kaybolacağını da bilmektedir… Cumhurbaşkanı Erdoğan, dil bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda, Türkçeye sahip çıkılmasının hayati önem taşıdığını, dilin korunması ve beslenmesine özen gösterilmesini istedi. Ancak, bakanlıklar, belediyeler ve diğer kamu kurumlarının bu konuda özen göstermediklerini, daha önceki çağrılarda da gördük… Ne değişti?.. İki koltuklu berber, üç masalı lokanta ve 5 tabureli çay ocağının tabelasındaki yabancı sözcükler kalktı mı?.. Dil, kuşaklar arasında da köprüdür aynı zamanda… Dede ile torun birbirinin dediğini anlamakta zorlanıyorsa, gelecekte bu köprü yıkılmış olacaktır!.. Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun “Bye Bye Türkçe” kitabında, Keltleri bir türlü yenemeyen Romalıların, onların dilini yok ederek yendiklerini anlattığı örnek, boşuna değildir!.. Yani, Türkçe konusundaki hassasiyetler, “beka” kaygısındandır!..