Yalan söyleyerek, insanları
aldatanların
foyası
günün birinde ortaya çıkıyor…
Buna rağmen
neden
aldatmalar
devam ediyor…
Bu millet,
“aptal” değil,
“abdal”dır…
Vatandaşı
“Balık hafızalı”
sananlar,
yanıldıklarını
eninde sonunda görecektir!..
Günü kurtarmak ya da çıkarlarını korumak için
bu yola başvuranların;
bilinmesine
rağmen davranışlarını sürdürmeleri, aslında
hastalığın sonucudur!..
Bu rahatsızlığın
bilimsel adı da “Mitomani”dir…
Neyse uzatmayalım da
“Yalanın da bir sonu var”
adlı öykümle
baş başa bırakayım sizleri…
* * *
Köy meydanında kurulan
masaların üzerinde
kuru pastalar ve
içecekler vardı.
Çocuklar,
gezinirken
kuru pastaları
gizlice yiyordu.
Muhtar Zahid, “Yemeyin lan, şerefsizler”
diye çocuklara bağırınca,
öğretmen
Yavuz’un
taşımalı eğitimle lisede okuyan
oğlu Kemal,
ters ters baktı,
“Ne olur yeseler”
dedi.
Muhtar Zahid,
belediye başkanının
gelişi nedeniyle telaşlıydı.
Şimdi Kemal’e laf yetiştirecek
zamanı yoktu. Zaten bu çocuk,
her şeye karışarak canını sıkıyordu.
İçinden “Onu sonra hallederim”
dedi ve
karşılama töreni için
son hazırlıkları kontrol etmeye gitti.
Bu arada belediye personeli de
masalara kuru yemişleri
serpiştiriyordu.
Başkanın gelişini haber vermek için
köy girişindeki tepede nöbet tutan
Cafer’in sesi duyuldu: “Başkan geliyor, başkan geliyor”…
İki davulcu ile klarnetçi,
köylüyü coşturmak için
oyun havaları çalmaya başladı.
Muhtar ve ihtiyar heyeti,
Başkan Murat Bey’i lüks otomobilinin
kapısında
karşıladı. “Şeref verdiniz başkanım” dediler.
Başkan Murat Bey, köylüleri selamladı. “Nasılsınız?”
diye sordu. Muhtar ve ihtiyar heyeti,
“Sayenizde iyiyiz başkanım” cevabını verdi.
Murat Bey, gururla kendisine ayrılan masaya
oturdu. Köylüler de yerini aldı. Muhtar Zahid,
belediye ekiplerince kurulan ses tesisatının
açılmasını işaret etti. Mikrofona, bir-iki kez,
üfledikten sonra, “Sayın Başkanım, köyümüze şeref verdiniz. Sizin gibi vatansever,
namuslu, haysiyetli bir büyüğümüzü
köyümüzde görmekten gurur duyduk. Sayenizde sıkıntılarımız çözülecek” diye
söze başladı ve başkana övgüler yağdırdı.
Konuşma sırası başkandaydı. “Sevgili hemşehrilerim. Köyün yol,
içme suyu ve kanalizasyon sorunu çözülecek. Lise yaptıracağız. Çocuklarınız taşımalı eğitimle perişan olmayacak. Ne söz verdiysek onu yaparız” dedi.
Köy halkı onu can kulağıyla dinlerken,
öğretmen Yavuz, arkadaşına 5 yıl önce de
başkanın aynı sözleri sarf ettiğini
söyledi.
Kemal de babasının yanındaydı. Babasının
söylediklerini duyduğunda,
içinden “Ne yalancı adam. Hani söz verince yapıyordun?”
diye söylendi. Başkan konuşmasını bitirdikten sonra
masadaki kuru yemişleri atıştırırken,
bir yandan da vatandaşlarla sohbete başladı.
Bu sırada, Tekel’den emekli Kasım Dede, başkana
yanaştı ve torununun inşaat mühendisi olmasına rağmen iş bulamadığını
söyledi. Başkan, danışmanına “not alın” diye talimat verdi. Kim geldiyse başkanın yanına, çoğu işsizlikten yakındı. Başkan bunalmıştı. Mikrofonu eline aldı, “Arkadaşlar deminden beri yanıma gelenlerin çoğu iş istedi. Hangisine yetişelim. Benden yol, su ve ulaşım gibi isteklerde bulunun, yapalım” diye sitem ederken,
arka masalardan Kemal’in sesi duyuldu: “5 yıl önce de aynı sözleri vermiştiniz. Köyde ne yol var ne de su”
Başkan Murat Bey, bu sözleri duyunca bozulmuştu. “Kimdi bu densiz?” Muhtar Zahid anlamıştı.”Efendim bu çocuk, terbiyesizin biri aldırmayın” dedi ama mikrofon açıktı ve
onun söyledikleri duyuldu. Ortalık birden bire karıştı. Muhtarın adamları Kemal’in üzerine doğru yürüyünce;
babası öğretmen Yavuz, önlerine dikildi. “Yalan mı?” dedi. “Asıl terbiyesizin kimler olduğunu göreceksiniz.” Onun sesini de başkan duydu.
Muhtar Zahid’i bıraksalar, baba ile oğlunu parçalayacaktı. Ama karşısındakiler güçlü kuvvetli insanlardı. Sesini çıkaramadı. Başkanın da neşesi kaçmıştı. Orayı terk etse
kendisi için iyi olmayacaktı. Kemal’i yanına çağırdı, saçlarını okşadı. “Oğlum, sen bana yalancısın mı demek istiyorsun” diye sordu. Kemal iyi yetiştirilmiş bir çocuktu. Lafını esirgemedi:
“Ben değil, siz kendi kendinize bunu söylüyorsunuz. 5 yıl önce de aynı
vaatleri yapmadınız mı?”
Başkan Murat, kıpkırmızı olmuştu. Yılların siyasetçisiydi ve ilk kez böyle bir durumla
karşılaşmıştı. “Sen ve baban gibiler, nankör insanlardır” diyerek, Kemal’i azarlamaya çalıştı. Kemal’in tepesi atmıştı,
“Ne yaptın da inkar ettik?” diye karşılık verdi.
Muhtar Zahid,
deliye döndü ama elinden bir şey gelmedi.
Başkan Murat Bey, muhtar Zahid’in yakın adamlarıyla
sohbete başlamıştı. “Ne insanlar var arkadaş. Ben hayatımda yalan söylemedim. Rüşvet almadım. Haksız yere devletin kuruşuna el uzatmadım. Bana yapılana bak” diye bağıra bağıra
konuşurken, o sırada jandarmanın cipi göründü. Herkes, bir olay çıkmasını önlemek için
jandarma ekiplerinin geldiğini sandı. Kıdemli Başçavuş Halil,
başkana doğru yöneldi. Önce hal-hatır sordu. Başkan Murat Bey, jandarmanın geldiğine memnun olmuştu. Bu sırada, karakol komutanı Halil,
elindeki zarfı başkana uzattı. Murat Bey, antetli kağıdın üstünü okuduğunda
yanlış bir şeyler olduğunu anlamıştı. Hakkında ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet suçundan dava açılmış, görevden uzaklaştırılmıştı.
Köylü durumu hemen öğrendi. Muhtar Zahid ise
adeta yıkıldı.
Başkan ve jandarmalar gittikten sonra
Zahid, öğretmen Yavuz ve oğlu Kemal’e saldırdı.
O sırada, olayı gören köyün imamı Hacı Said Efendi, saldırganları
sopasıyla “Çalıp çırpan, her iki dünyada da hesap verecek”
diye savuşturdu. Cesaretlenen köylüler de saldırganları ve muhtar Zahid’i
kovaladı. Muhtar Zahid, o günden sonra
bir daha da köye dönmedi. Muhtar niye kaçmıştı?..
Bu sorunun cevabı günler sonra, Kemal elindeki gazeteyle
köy kahvehanesine geldiğinde anlaşıldı. Gazeteyi masanın
üzerine koydu. Herkes bir merak içindeydi.
Herkes üşüşünce,
gazete neredeyse yırtılacaktı. Şefik Amca, durumu görünce,
Kemal’den gazeteyi sesli okumasını istedi. “Yapılmayan köy yolunun parasını
başkan ile muhtar paylaşmış!” Herkes şaşkındı.
Öğretmen Yavuz da o sırada
kahvehaneye girdi. Olup biteni biliyordu zaten. “Para için böyle rezil olmaya değer miydi? Bu paralar milletin parasıydı” dedi ve oğlunun omzuna elini atarak, onunla birlikte
kahvehaneden çıktı.
Şefik Amca, oyunları yarıda bırakan
kahvehanedekilere
“Bazılarımız, terbiyesiz diye itham edilen
şu çocuk kadar terbiyeli olamadı” dedi ve boynunu büktü.
Ve bu olaydan sonra
o köye yalan söyleyen hiçbir siyasetçi giremedi. Köyün yolu da yapıldı, suyu da getirildi.
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…