Memlekette herkes işine geldiği yönden olayları yorumlamaya kalkışınca, sis perdesini aralamak da zorlaşıyor… Öyle olunca da yanlışlar “doğru” bunu yapanlar da “kahraman” gibi gösterilmeye çalışılıyor… Türkiye gündemine oturan Anadolu Ajansı muhabirinin iki bakana yönelttiği sözde soru, böyle bir etki yaptı toplumda… Bir kesim konuyu, “gazetecilik olayı” bazıları da “kumpas” olarak değerlendirdi… Hatta, bu yönde tanımlama yapanlar, muhabiri FETÖ iltisaklı olarak bile suçladı… Gerçek gazeteciler ise her iki anlayışa da itiraz etti… Çünkü, o muhabir soru sormaktan çok yorum yapmıştı… O soruda “Şaibeli Soylu” ifadesi ne demekti?.. Böylesine yargısız infaz sözcükleriyle soru sorulur muydu?.. “AK Parti’nin millet hareketi olduğunu” ifade etmek, o muhabire mi düşerdi?.. “3.5 yaşındaki çocuğunun yüzüne bakamadığını” anlatmak da neyin nesiydi?.. Gazeteci, yorum yapmadan sorusunu sorsaydı, kim ne diyebilirdi?.. Mesela o muhabir, “Son günlerde Sayın Soylu ile ilgili iddialar Bakanlar Kurulu’nda gündeme geldi mi?” ya da “Sayın İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu’nda hakkındaki iddialarla ilgili olarak bir bilgilendirme yaptı mı?” gibi… Bu sorulara iki bakanın vereceği cevap, haber değeri taşımaz mıydı?.. Neresinden bakarsak bakalım, olayda bir yığın yanlış var… Sırf İçişleri Bakanı Soylu’yu eleştirdi diye aslında gazetecilik görevini yapmayan birini “kahraman” gibi göstermek, gerçek meslek mensuplarını yaralaması bakımından yanlıştır!.. O muhabirin dengesizliğini ortaya koymak için FETÖ ile iltisaklı olduğunu anlatmak da öyledir!.. Tecrübesiz bir muhabiri, iki önemli bakanın basın toplantısını izlemesi için görevlendirenler de bu yanlışlar dizisinin bir halkasıdır!.. Haber ya da fotoğrafın ajansın bülteninde yer almadan başkalarıyla paylaşılamayacağını o genç muhabire öğretmeyenler de yanlıştır!.. Elbette asıl yanlış, babası partili ve hiçbir tecrübesi bulunmadığı anlaşılan genci, Anadolu Ajansı gibi bir kurumda muhabir olarak işe başlatmaktır!.. 45 yıllık meslek hayatımın 16 yılını emekli olduğum 2001’e kadar Anadolu Ajansı Bölge Müdürlüğü görevinde geçiren biri olarak, yaşananlara yukarıda sözünü ettiğim yanlışlar nedeniyle üzüldüm… Çünkü gelinen nokta, her açıdan kaygı vericidir!.. Bu tür olayları, objektif kriterlerle değil de subjektif değerlerle mercek altına almak; vicdanlardaki adalet duygusunu köreltir ve bizi hakikatlerden uzaklaştırır!.. Bu da bir anlamda toplumda çürümüşlüğün katalizörü olur!.. Yanlışa, edebi ve adabıyla “yanlış” demek çok mu zordur?..