"Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?" diyen Necip Fazıl'a sözümüz yok elbette de genç bir ölüyü bu kadar erken beklememeliydi, taze mezar!.. Oysa daha yapacak çok işleri vardı!.. Öncelikle adeta hayatını adadığı iki kızının mürüvvetini görecek, torunlarını kucağına alacak, dedeliği tadacaktı... Ne de komik olurdu... Şakalarıyla kızdıkları arkadaşları, onu bu halde görmek için sıraya girerdi... Kaç kere telefonla konuşurken tanık oldum... Bir baba bu kadar mı güzel sözcüklerle hitap ederdi kızlarına?.. Bir gün olsun, sesini yükselttiğini de duymadım... Ufuk Demirel'den söz ediyorum... Büyüğüne saygı, küçüğüne sevgide kusur etmeyen "dert babası" Ufuk Demirel'den... Çok sevdiği annesini kaybettikten sonra babası Recep Abi'ye düşkünlüğü daha artmıştı... Bağırır çağırır ama kalbi bambaşka biriydi... Kardeşlerini de severdi ama sanki sevdiği belli olursa, "racon" bozulacaktı... Eniştesi Dr. Mehmet Kazak, bir süre önce onun hastanede yattığını söylediğinde inanamamıştım... Hayata kafa tutmuştu ama karşısında racon bilmeyen küresel bir kahpe vardı... Tek çare gardını alıp, boşluğa düşmemekti... Yoksa sinsi düşman insanı, kalleşçe yere seriyordu... Ah be Ufuk, olacak iş miydi şimdi bu?.. Geçenlerde ilaç almak için çıktığımda, caddede karşılaştığım Sevgili Hacı Ahmet Ölmez ile birlikte ziyaret etmiştik!.. Ne bilelim, bunun bir helalleşme olduğunu?.. Onu çoğunlukla Büyük Cami'nin avlusunda, tanıdıkların cenazesinde görürdüm... Onun vefatıyla, cami avlusu sevdiklerini son yolculuğuna uğurlayarak hayır dualarını alan bir cemaatini, bizler bir kardeşimizi, bu şehir ise yüreği vatan sevgisiyle dolu hayırsever bir evladını kaybetmiştir!.. Mekanın cennet olsun, kardeşim!..