Nedir bu başımıza gelenler?.. Hem içeride hem dışarıda sıkıntılı bir süreç var… Türkiye, dış politikada iki arada bir derede bırakılmak istenirken; içeride de salgın belası, hayat pahalılığı ve siyasi çekişmeler, milletin canını sıkıyor… Hiç kimseyi aldatmaya gerek var mı?.. Her şey ortada… Türkiye ne zaman Rusya ile yakınlaşsa, Amerika baskısını her alanda hissettiriyor… Rahmetli Menderes’in Rusya ziyaretinden önce gerçekleşen 1960 ihtilali, Demirel’in İskenderun Demir Çelik, Aliağa Rafinerisi ve Seydişehir Alüminyum Fabrikası’nı Ruslara yaptırmasının ardından Amerika ile yaşanan Afyon krizi sonrası gelen 12 Mart muhtırası, Amerikalıların “Bizim çocuklar” dedikleri generallerin gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi, Rus uçağının düşürülmesinden sonra yeniden ilişkilerin bozulması, 15 Temmuz darbe girişiminde Amerika ve NATO’nun kayıtsızlığı, sonra S-400 meselesi ve Ukrayna-Rusya kargaşasında, Türkiye’nin Rusya’dan koparılması planları… Geçmişten bugüne bakıldığında Türkiye ile Rusya’yı yakınlaşmaya mecbur bırakan Amerika elbette NATO, sonra da “mızıkçılık” yapmaya kalkışıyor… Terör örgütleri PKK ve PYD’nin yanında duran binlerce TIR silah ve mühimmatı gözümüze baka baka teslim eden, İHA’ları vermemek için aylarca bizi bekleten, parasıyla istenilen hava savunma sistemlerini müttefikinden sakınan ve Türkiye’yi ortağı olduğu F-35 projesinden çıkaran Amerika; geçmişte Yunanistan’ın neden Rus yapımı S-300’leri almasına izin verdi?.. Son yıllarda Ege’deki adalara ve Dedeağaç’a NATO üsleri kurulması, hem Yunanistan’a arka çıkmak hem de Rusya’ya gözdağı vermek için değil mi?.. Buna “müttefiklik” değil de “münafıklık” demek daha doğru olmaz mı?.. Bu ülke ne sıkıntıları aştı… Salgın da geçer hayat pahalılığı da biter… Birtakım yaptırımlarla Türkiye’ye diz çöktürülürse, işte sıkıntı da o zaman başlar!.. Önce “Allah korusun” diyorum elbette ama herkesin kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, milli meseleler ekseninde birlik ve beraberliği ortaya koyan duruş sergilemesi gerekir!.. Unutmayalım ki, akbabalar kapıda!..