https://www.youtube.com/embed/xlVVBgxkJPQ

Atakum Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde gerçekleştirdiği ‘Yaşamaya Mecbursun’ temalı etkinlikte İstanbul Sözleşmesi ve kadın haklarına dikkat çekilerek şiddete ‘dur’ denildi. Drama gösterileri ve öyküsel anlatıların yer aldığı etkinliğe çok sayıda kadın katıldı.

Atakum Belediyesi’nin 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde gerçekleştirdiği ‘Yaşamaya Mecbursun’ etkinliği müzik dinletisi ile başladı. Atakum Kent Konseyi Kadın Meclisi Drama Atölyesi’nce hazırlanan ve geçmişi 1800’lü yıllara dayanan ve yörük kadınlarınca giyilen ‘Mor Cepken’’in öyküsü anlatıldı. Atölye üyelerinin sunduğu, ‘Yaşamaya Mecbursun’ adlı drama gösterisi büyük alkış aldı. Gösteri sonunda Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Şule Çet, Ceren Damar’ın fotoğraflarının basılı olduğu tişörtler giyen kadınlar, “Ne olursa olsun yaşamaya mecbursun” mesajı verdi. Katılımcıların ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ kokartları taktığı etkinlikte Atakum Belediyesi’nce hazırlanan İstanbul Sözleşmesi bilgilendirme kitapçıkları dağıtıldı. Etkinliğe; İYİ Parti Atakum İlçe Başkanı Av. Selen Gülhan Çam, Atakum Belediye Başkanvekili Sefer Çam, Atakum Belediye Başkanı Av. Cemil Deveci’nin eşi Av. Gülay Deveci’nin yanı sıra Atakum Belediyesi Başkan Yardımcıları, Meclis üyeleri ve çok sayıda Atakumlu kadın katıldı.

‘TÜM OLANAKLARIMIZI KADINLAR İÇİN KULLANACAĞIZ’
Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Atakum Belediye Başkanvekili Sefer Çam, “Yaşamak, özgür olmak, okumak, çalışmak bütün kadınlarımızın dilekleri bunlar. Her erkeğin doğuştan sahip olduğu bu evrensel haklara kadınlarımız da sahip olmak ve yaşamak istiyorlar. Onlar da erkekler kadar güven ve sağlık dolu bir ortamda çalışmak; alın terlerinin, emeklerinin kazancını yaşamak istiyorlar. Ne yazık ki Türkiye’de bu durum sanıldığı kadar kolay değil. Ülkemizde her yıl 350-400 kadın ya kardeşi ya babası ya da kocası tarafından öldürülüyor. Yaşam hakları ellerinden alınıyor, çalıştırılmıyor ve okutulmuyorlar. Tacize, tecavüze, mobbinge uğrayan ve şiddetin her türlüsüyle karşılaşıp konuşamayan kadınların isimlerini burada hatırlayamıyoruz bile. Namus, töre, aşk, kıskançlığa dayalı cinayetlerin hepsi erkeklerin tek yönlü dünyalarını kadınlara zorla kabul ettirilmeye çalışılan zorbalıkları. Maalesef bugün kadınlar şiddete uğradıklarında yardım isteme oranları çok düşük. Ya yardımların yetersiz kalacağını ya da yardım istediklerinde başlarına bir şey geleceklerini düşünüyorlar. Şiddetin durdurulacağı tek adres kamudur. Biz de bir kamu kurumu olarak kadınların yaşayacağı her türlü şiddete tepki göstererek mücadelelerinin yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Bütün kadınların şiddetten kurtulabilmelerinin yolunun İstanbul Sözleşmesi olduğunu bir kere daha hatırlatıyoruz. Belediye olarak kamusal bütün olanaklarımızı kadınlar için kullanacağımıza dair sizlere söz veriyoruz” diye konuştu.

‘ÜÇ KADINDAN BİRİ ŞİDDETE UĞRUYOR’
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü ortaya çıkaran tarihi olaylara değinen Av. Gülay Deveci, “Aslında burada kadınlardan çok erkeklerin olması gerekiyor. Çünkü kadına şiddeti kadın değil erkek uyguluyor. Bu nedenle erkeklerin bilinçlendirilmesi lazım. Bir sonraki etkinliğimizde daha fazla erkeği görmeyi ümit ediyoruz. Dünya ölçeğinde üç kadından biri şiddete uğruyor. Özellikle görünmeyen yer olan, aile içi şiddet. Zengin, fakir, çalışan, çalışmayan, genç, yaşlı ayrımı yok. Bütün gruplarda şiddet görülüyor. Özel hayat-kamu hayatı ayrımı, özel hayatın gizliliği ve bizim gibi toplumlarda ailenin kutsallığı gibi değerlerden yola çıkarak kadına karşı özellikle aile içi şiddeti önlemede ne yazık ki geç kalınmış durumda. En 2019’da 474 kadın öldürüldü. 2019 aynı zamanda en çok kadının öldürüldüğü yıl. 2020’de ise bugüne kadar da 253 kadın öldürüldü. Bu kadınların yüzde 48’i evlerinde, yüzde 65’i aileden bir erkek tarafından öldürüldü. Yani kadınlar evlerinde en yakınları tarafından öldürülüyor. Bu da bize Türkiye’de aile içi şiddetin ne kadar yoğun boyutta olduğunu gösteriyor. Her ne kadar geçen yılın bu dönemine göre kadına yönelik şiddetin yüzde 24 oranında azaldığı söyleniyor olsa bile mevcut oran yine de çok yüksek. Önceki günlerde çocuk istismarıyla mücadeleye yönelik bir panel gerçekleştirdik. Kadına, çocuğa, hayvana kadar çok istismar ve haksızlık var ki biz sürekli bir gün anmak durumundayız. Enerjilerimizi bunlara harcıyoruz. Bu sorunlar ne kadar azaltılırsa enerjimizi ülkemizin gelişmesi için harcayacağız. Daha yararlı, daha faydalı işler gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.

‘HAKLARIMIZ ELİMİZDEN ALINMAK İSTENİYOR’
Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yasal düzenlemeler ve İstanbul Sözleşmesi hakkında da bilgiler veren Av. Gülay Deveci, “2011’de İstanbul’da imzaya açıldı. Türkiye 13 ülkeyle birlikte imzalayan ve uygulamaya sokan ilk ülke. Ne yazık ki geldiğimiz noktada yürürlüğü sorgulanıyor, aile yapısına zarar verdiği söylenerek bu sözleşmenin bazı hükümlerinin kaldırılması için çalışılıyor. Eğer bu yol açılırsa bundan sonra başka yollar da açılacaktır. Kazanılan haklar elimizden alınacaktır, o yüzden buna müsaade etmemeliyiz. Her ne kadar tüm tedbirleri alsak da yasaları ve sözleşmeleri çok etkin uygulamadığımız zaman kadına yönelik ve aile içi şiddeti önleyemiyoruz. Toplum olarak hepimize düşen görev bu işi kolluk kuvvetlerine bırakmamak çevremizde gördüğümüz bu olayları derhal bildirmek. Şiddetin olmadığı günlerde görüşmek üzere” dedi.

‘KADINA ŞİDDETİN SAVUNMASI, MAZERETİ VE NEDENİ OLAMAZ’
Kadına yönelik şiddette farkındalık yarattığı için Atakum Belediyesi’ne teşekkür eden İYİ Parti Atakum İlçe Başkanı Av. Selen Gülhan Çam, “Gün geçmiyor ki kadın yönelik şiddet haberleriyle güne uyanmayalım. Kadına şiddet ile güne başlıyor, kadın cinayetleri ile günü bitiriyoruz. Kısaca içimizdeki bastırılmış feryadı aktaracağım. Ben bir anneyim hem de erkek çocuk annesi. ‘Sen erkeksin, sen her şeyi yapabilirsin. Özgürlüğünü hiç kimseye verme.’ Bu cümle topluma ihanettir. Ben bir hukukçuyum. Hukukçu olduğunu düşündüğümüz ama aslında yanıldığımız ülkemizde görev yapan bir hakim, ‘Karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek lazımdır’ diyor. Utanç verici bir cümle. Bir hukukçuya, her şeyden önce bir insana hiç mi hiç yakışmayan bir cümledir. Hem de bir hakim tarafından sarf edilen bir cümledir. Kadın şiddet uygulayan kimseyi savunmadım. Suçların cezai müeyyidelerinin yetersiz kalması kadına şiddetin önünü açan başka bir unsur. ‘Yok kot pantolon, mini etek giymiş, yok efendim yemek güzel olmamış, ev temiz değilmiş’ gibi sebeplerin tahrik indirimi sayılması kadına şiddeti artıran bir diğer husus olmuştur. Fakat bizim nezdimizde hiçbir karşılığı yoktur. Ben bir eşim, çalışan bir kadınım, her daim yemeği güzel yapamam, evi temiz tutamam. Ben, senin ihtiyaçlarını gidermek için seninle evlenmedim. Ben, mutlu bir aile hayalimi gerçekleştirmek için evlendim. Dolayısıyla ben bunları yapamadım diye sen bana şiddet uygulayamazsın. Her şeyden önemlisi ben bir insanım. Bu söylediklerim herkes tarafından dile getirilmesi gereken içimizdeki sessiz çığlıklar. Kadına şiddetin savunması, mazereti ve nedeni olamaz” ifadelerini kullandı.