Televizyon nerede o zaman!.. Sabah "ajans haberleri" için kulağı radyoya dayamış, Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bilmem kaç numaralı bildirisini dinliyorduk!.. Hiç kimsede çıt yok!.. Bir ortaokul öğrencisi olarak, arananların hepsinin "anarşist" olduğunu biliyordum... Tabii ki hepsi de "vatan haini" idi... Devlet büyükleri öyle söylüyor... Radyo haberinde herkes, onlara "anarşist" diyor... Gazete sayfalarının manşetlerinde bu gençler var!.. Çoğunluk, bu gençlerin kötü insan olduğunu yazıyor ve söylüyordu... Algıyı nereden bilecektik ki?.. Mahir Çayan'ın Samsunlu, Ziya Yılmaz'ın Ordulu ve Harun Karadeniz'in Giresunlu olduğunu radyodaki anonslardan öğrenmiştik... Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın yakalanışı, "pehlivan tefrikası" gibi yayınlanıyordu... Neler yapmışlar neler!.. O yıllarda, bir arkadaşım bana Fethi Elverdi Paşa'nın "Bu vatana kastedenler" kitabını okumam için verdi. Bir solukta okudum ve o zaman bu gençlere hiç hak vermedim... Ancak, bu kadar kötülük yapan Deniz Gezmiş; bir bekçiye nasıl teslim olmuştu, bu soru aklıma takılıyor ve cevabını bulamıyordum... Yıllar sonra ne yaptıklarını ne yapmadıklarını okuduk!.. Tıpkı, bu gençleri hapse atanların Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde eylemlere katılan Abdullah Öcalan'a neden toleranslı davrandığını öğrendiğimiz gibi... Tıpkı, teröristbaşının Tapu Müdürlüğü'ne memur yapılıp, sonradan Diyarbakır'a tayin edilmesinin arka planındaki tezgah gibi... 1960 İhtilali gibi 12 Mart Muhtırası da bir ABD yaptırımı idi ve amaç, olayları bitirmek değil, afyon ekiminin sınırlandırılmasına karşı çıkan Başbakan Demirel'i iktidardan indirmekti... Ve o ABD; dayatmaya, ABD emperyalizmine karşı çıkan sağcı Demirel ile solcu gençleri aynı potada eritmişti... Yani, 12 Mart 1971'i iyi tahlil etmeden bugünlere anlam yüklemek zordur!..